1 Ocak 2015 Perşembe

Heyûla



Siyaha boyattı bütün duvarları, yüzünü hiç görmediğim adam. Duvarları yükselttirdi işçilere. İşçiler yalınbaş rüzgara amors iskelede 3 gün 3 gece çalıştılar. Duvarın yüksekliği  yetmedi şatoyla kentin arasına girmeye. Biraz daha biraz daha dedi göğü yutmuş ses, siyah jaguarın içinden, "Biraz daha yükseltin!"

Siyah duvar, göğe uzanan zehirli sarmaşıklar gibi yükseldi. Burası kentin sınırıydı.

Buradan sonra cigaralık zıvanasına bütün kahırlarını basan soluk yüzlü adamların çatısı sunta ve naylonla tutturulmuş evleri başlıyordu; Trafik ölesiye sıkıştığı vakitlerde E5'e koşan, su, simit, kağıt helva,  bir liradan fındık, maç günleri bayrak, atkı, her telefona uygun araç şarj aleti, beş liradan gül, iki liradan muz ve daha bir sürü yol boyu ihtiyaçlarını arabalarında Atarax bunaltılarıyla cebelleşen adamlara ve kadınlara satan, yağmura ve rüzgara karşı koyamayan evlerde yaşayan adamların evleri...

O adamlardan yaşlıca olanı, Kamil Dayı.

Artık naylonla kaplanmış sunta çatılı evlerin olduğu yerden kente çıkan o lanet o bitmek bilmeyen, dikleştikçe dikleşen yokuşu çıkabilecek takâti bulamıyordu dizlerinde. Biriktirdiği parasıyla eski model bir araba aldı. Bayrak ve atkıdan başka şey satmazdı. "Şarj aleti filan da satsana, iki günde bozuluyor Çin işi aletler, sürekli müşteri sana işte" derdim. Atkı ve bayraktan vazgeçmez "Bunlar bana kafi, cebi sıcak tutsun yeter biraderim" derdi. İşe çıkacakları vakit mahalleden kaç adamı sığdırabilirse doldururdu arabaya. "O Allah belası yokuştan kaç kişiyi kurtarabilirsem sevaptan sayıyorum, namaz oruç yok ama hepten kafir değiliz ya" der sonra da öksüre öksüre gülerdi.

Siyah duvarları göğe uzanan şatonun yanına park ederdi arabasını. Kente açılan kapıya en yakın yer burasıydı. Zaten bu sınırdan sonrasına da gitmesine izin yoktu. Bu sabah baş ağrımı dindirememiş yarı yarıya yağmura teslim yarıdan fazla dalgın büyük camlı binadaki yılın ilk iş günü mesaisini ayak sürürken gördüm, yine aynı yerindeydi Kamil Dayı' nın arabası. İçim ezildi birdenbire kederle. Siyah jaguarlı, siyah şapkalı, siyah dövmeli adamın siyah şatosunun göğe zehirli bir sarmaşık gibi uzanan siyah duvarlarının köşe başlarındaki lanet kadar devasal heyula kafalarından biri Kamil Dayı'nın arabasının üzerine düşmüştü. Arabanın parçalanmış camlarından içeri yağmur doluyordu.

Birkaç saate haber, bir lanet gibi yayılacak naylonla tutturulmuş sunta çatılı evlerin arasında. İnce bir çığlık, ölüme yakın bir öksürüğe karışacak. Lanet yokuş, dikleştikçe dikleşecek ve artık Kamil Dayı, şarj aletinin yanında, helva ve bir liradan fındık da satmaya başlayacak.

Mutlu yıllar dünya.

1 Ocak 2015, İstanbul

10:23