24 Şubat 2012 Cuma


sen beni öpme
belki ben ölürüm
göğsümden bir kırlangıç düşer
ona acı bir kahve içir
adımı hiç bilmesin
beni öpme
kaldırımlardan yağmur boşalacak birazdan
ve bütün taksiler tıklım tıkış yalnızlık
beni öpme
teller patladı en nazenin yerinden
nükleer bir hüzün doluyor ciğerime
şimdi bütün filmler soluk
anna çok uzak bir sahil kentinde 
kumdan izler biriktiriyor zamana
ve arnavutluk sınırında çocuk
eğilip bir önce taş atıyor mayınlara
sarışın zamanlar geçiyor kemandan
onu kimse bilmiyor
silecek camlarının buğusunda yüzünü kaybetmiş
beni öpme
Seni kimse bilmiyor.



yirmidörtşubatikibinonikiistanbul



4 Şubat 2012 Cumartesi


‘Umarım yalnızsındır. Konuştuklarımız son kez ve ilk defacasına..hem birden unutmuştuk ya kal biraz bir uzunca az bir sırrı iç cebinde saklar gibi’

Yağmur yağsa daha iyi olmazdı elbet kar varken. Sokağı geçti sarı ışıklarla ve turuncuya boyanmış kardan hüznündeki mimikleri hiç oynatmadan sola döndü. İlk sokaktan aşağı. Kıvrılan,uzun,eğimli, yaşlı ve güzel bir kadını anımsatan sokaktan.

Hiçbir yere.

Her zamanki gibi. Hiçbir yere. Bir soluk bile..

Bazen öyle olur. Birdenbire boşalır tüm şehir birdenbire bütün kahveler, ihtimal dahiline sokulan bütün fantazyalar ve rutinler,bir büyük ıstıraba dönüşür,siyah bir dünya çekip üstüne -ki illa dünya- o bulanık iklimde kaybolmak, kaybolup bir daha bulunmamak..
-
Bazen bir şeyleri özlemeyi özlüyor adam. Adamın elinde otuz iki yılın izleri. Adamın sesi var mı yok mu bilmiyor bu eski hanı doldurmuş meydaşlar. Yalnız duvarda mum alevinin hareleri yalnız siyah gölgenin uçsuz hayalleri,şekilleri,korkuttukları ve bir han dolusu üstü kapalı kelimeler.

Kelimeleri kimse sevmiyor şarap dışında. Kelimelerle bir alıp veremediği hem Adamın.. Hokkanın ucu havada bir ince kavis sonra..hızla onu takip eden mum gölgesi..ve birden mürekkebin parşömene karışması sessiz ve güçlü dişiliği ile..

Kadınlar ve topuklar ve vals..hınca hınç şamdanlı salonlarda. Adam hiç bir yerde.
Onu arıyorum.Onu arıyorum.Onu arıyorum.
Rast gelmiyor hiçbir köşe başında. O parşömendeki isim sonra..içimi kurtlara hayreden..Soğuk,soluk ürkütücü at sesi ay’ın gölgesinde sonra,ürpererek..ve Adam dört nala kayboluyor gün doğumunda.
-
Soluk soluğa geçiyor sokağı. Her yanını kar bürümüş şehrin. İlk sokaktan sağa giriyor. Fransız balkonlardan sarkıtlar uzanıyor avcuna kadar. ‘Bir kadının avcuna bırakabilmek elini..’ derdi daha da konuşmazdı..hem konuşsa dahi hamburgerler resimdeki halinden fersah fersah uzakta olacaktı…sonra sokakta kocaman ışıklı binalardan geçerek ve gerinerek yeşilin yanmasını beklerken, bu tuhaf, soluk, toza bürünmek üzere olan bu otel odasına kadar geldim ve elbet bu yol boyunca hiçbir şey gelmedi aklıma. Şimdi yalnız biraz perdeyi ve pencereyi aralayıp ve bir sigara yakaraktan yalanlarla..

İşte şimdi çok sıkıldım. Bu otel odaları hep yalnız ve alabildiğine sıkıcı..