13 Mayıs 2012 Pazar


İçim sıkılıyor bu siyah bulutlar altında. Bir cinayet ihbarını bekler gibi sarılıyorum tütüne. İçim sıkılıyor.

Bazıları anılarını deşerdi değil mi böyle sıkıntılı vakitlerde, onları bir hallaç pamuğu gibi anımsar, anlatır, gülerler değil mi bazıları..
Dönüp anılarımı kurcalamak bana göre değil, mutluluk aramak için. Mutlu insanlar görmedim değil. Gördüm galiba. Biraz bulanıklaşmış olsa da yüzleri ve sesleri, anımsıyor gibiyim.

Gözlerimi kapadığımda böyle vakitlerde, tuhaf bir galata akşamı beliriyor, belli belirsiz. Tuhaf diyorum çünkü hiç bir şeyi seçemiyorum. Gölgeler dolaşıyor akşamın ortasında. Taş sokaklardan iz bırakarak geçiyorlar ve hatta kocaman bir bardak dolusu nar suyu bile içiyorlar. Ben nerede olduğumu  anlayamıyorum bir türlü.-ben neredeyim ben neredeyim-

İnsanlar ölüyor. Duyuyorum kelimelerden. Havada asılmış bir adama ait ne varsa var. İçim sıkılıyor. Ellerimi kestim bir bardak kahvede. Bulutlar sanki hiç kıpırdamıyor.

İlk akşam gariptir. Son akşam da. Hangisinde daha çok karnının ağrıdığını bir türlü hesaplayamazsın.


10 Mayıs 2012 Perşembe

Quarklar ve Mutsuzluk


Mutsuzum Eleni. Haftalarca demlikte unutulmuş çay gibi yemyeşil çürüdü ciğerlerim, mutsuzluktan. Ve artık başaramıyorum yüzümü gizlemeyi arka cebimdeki çocukluk fotoğrafıma. Mutsuzum Eleni. Birdenbire ölmüş kaplumbağanın kalbiyle duruyorum mutsuzluğun avcunda. Sen duymuyorsun. Gece yarısında söktüler bütün pencereleri ve bir asker vardı yanlarında. Bembeyaz bir ışıkla oydular gözümü. Mutsuzum Eleni. Yaşamamak ağrısıyla donuk bir bakış arasında durmaksızın savruluyorum. Çatı katı yağmur seslerinden korkuyorum ve usulca ölüyorum Eleni. Işıkları açmayın. Birazdan martılar geçecek sahilden ve ben görmeyeceğim, yağmur bürüyecek sokakları tıklım tıkış, sıcacık kahveler içecekler mesud, oysa ben masmavi mutsuzum Eleni. Çektiğim bütün acıların en geç beş saniye içinde kendini imha etmesini istememden mi durup duruyor tüm şarapnel parçaları göğüs kafesimin iç çeperinde ve akciğerlerim yemyeşil ve mutsuzluk bir uzun, bitmek bilmeyen, döndükçe dönen bir uçurum kenarı virajı Eleni.

İç acılarını topluyordu bir adam beyoğlunda. Oysa ben dağıtıyorum mutsuzluklarımı, kuyruğu koptukca çoğalan kertenkeleler gibi çoğalıyor mutsuzluğum ben dağıttıkça ve sabahları gırtlağıma kadar kertenkele kuyruğu ile..

Ben beceremedim Eleni. İnsanları yüzümle mutlu etmeyi, yüzümden gülen insanlarla gülmeyi.

Önce mutsuz oldum. Sonra ardımsıra öldü şehirler. Pencere önü çiçekler ve ciğerlerim. Yağmur çürüdü şehir boyu mutsuzluklardan. ve ben beceremedim. Dikiş tutturamadım insanların gerçekliğinde. Hep bulanık kirli bir camın ardından hayata bakan çocukla kalakaldım puslu bir odada ben beceremedim mutlu etmeyi.Kimseyi ve kendimi. Balıklar öldü. Turuncu ve el ayası kadar olanlar en önce.

mutsuzum Eleni. İçimde çürüyen bir elmanın ıstırabı var.



Evrenin temel yasası: Bağlı olan her şey bir gün çözülür, atom altı parçacıklar bile.

7 Mayıs 2012 Pazartesi


-Kalbi erken yaşlanmış bu mutsuz adamı neden daha da üzüyorsunuz ki?

-İnsan, kendine güvenenlerin sayısının birdenbire epsilon seviyesinde olduğunu görür bazen.

-Oysa ben sanmıştım ki, yeterince hızlı koşarsam havalanabilirim..

ve bir gün, artık yazar olamayacağını, insanların bir daha sana güvenemeyeceğini ve uçabilmek için yeterli hızda koşamayacağını anlarsın. Bu tuhaf bir şey.

gözlerini kapatıp bir şeylerden bir şeyler umarak bir şeyler fısıldarsın
'gözlerimi kapadığımda öyle yalnızım ki'
bir ses böler sonra olgunlaşmamış bir nar'ı, 'kapatma o zaman'
ama nasıl dersin bunu böyle fevri

-bir akvaryum alsak kim bakacak ki ona sahi

sığ bir suda ölmek içler acısı mı sahi? bir adamı öldürdükten sonra, sonrası kolay gelirmiş. Kanlar içinde Cadillac'ın arkasında haykıran adam söylemişti. Ölmek nasıl şey ki?

Ben bir kere öldüm.
Siktir lan.

Nöronlarımın ağlayanları,gülenleri ve ipi kuşağına denk olanları vardır. Onları, zihnimin içinde onların yardımıyla canlandırmaya çalışırım çoğu zaman. Mekikle bağlantasını bir elim kaza sonucu kaybetmiş ve uzay boşluğunda savrulan umutsuz astronotlar gibi görünüyorlar her seferinde. Ama bunlar biraz daha turkuvazımsı.

-Yoldan geçen bir adamla değiştirmiştim yüzümü bir keresinde. Adamı bulmak nasip olmadı bir daha.

- Namlunun ucu sıcacık. Buruk bir barut kokusu doluşuyor mideme.