29 Ocak 2012 Pazar

Terez

"Ventriküler fibrilasyon. Defiblatörü hazırlayın. Bir yolu daha olmalı" diyor doktor. her yol. "nihayetinde bir yoldur hepsi de" diye geçiyor içimden. uzak köşelerde ikimiz de. beni fark etmiyor bile.Boşluk? Ellerimi havaya kaldırıp bazen teslim olmak istercesine.. Doktorun elleri bembeyaz. Öyle güzel ki,elleri ve kızgın. Doktor. O esmer kadın. Sadece akşamları hatta sadece bazı akşamları geldiğim bu acil serviste uzaktan çok uzaktan bin ışık yılı kadar uzaktan gördüğüm doktor. Hasta gibi oturup en arkaya ve akşamların bazılarında kalabalık olması için neredeyse yalvardığım hastanede. Günlerce o hastaların arasında öylece kıpırtısız ve suskun oturabilecekmişim ama buna ben izin vermiyormuşcasına. Öyle deme bir kaç defa sahiden hasta olmuşluğum bile vardı.

/ sonra birdenbire gün batımının hemen ertesinde uzunca ışıklı bir yolda ve binalarla /

 Terez nasıl kimseydi deselerdi eğer havuzda yüzü yansımış yedi yaşındaki kızın sesi ancak böyle bir sonbahar akşamı olabilirdi derdim. Huzursuz. Elleri ceplerinde ve soğukça. Terez ilk karın ağrısı.. Yıllar hızla geçti o söylemedi adını bir daha karşılaşma ihtimalini göz önünde bulundurmadan. isminin bir hecesi havuzda yansıyan iki küçük çocukta şimdi.. şimdi her şey darmadağınık şimdilerde ellerim hep cebimde ve kelimeler bilmediğim bir iklimin kahrına kurban olmuş yalnız hatrımda anımsadığım hayal meyal ilk heceler..ilk soluk.ilk varoluş ilk boşluk ilk karın ağrısı ilk komşu ilk taşınış ilk cam kırığı ilk boğulma tehlikesi ilk yengeç ilk ot çekişi ilk öpüşme ilk araba çarpması ilk unutuş ilk sonbahar ilk melankoli ölümden sonraki ilk akşam ilk ayrılık ilk kar altında yürüyüş ilk tütün sarması ilk mezuniyet ilk ölme isteği ilk yüzmeyiş ilk sevmeyiş ilk ağlamayış ilk evden kaçış ilk evleniş..

Terez o havuzun ışıklı sularında,hala ve doktor geceleri uyuyabilmek için sağlık bakanlığından onaylı ithal ilaçlar kullanıyor. Kimse bilmiyor bazen dua ettğini. Ben de bilmiyorum. Yeşil koridorun sonunda boynunda turkuvaz stetoskobuyla turuncu bir kitap sallıyor. Karanlıkta çok karanlıkta,bir anda. Hızla uzaklaşan tren gibi. Birden uyanıyorum bir sinemada içimde terlemiş bir atın kalbi geziyor soluğumu tutuyorum. Soluğumu en derinde. Filmin yarısında koşarayak beyoğlunun iç bunaltıcı sokaklarında düşü hatırlamaya çalışıyorum dağılıyor bütün biriktirdiğim kağıtlar. On yıllar öncesinden yüzlerce kağıt artığı. küçük kelimeler çiziktirdiğim ve bir daha yüzüne bakmadığım ama asla atamadığım. Şimdi Terez kırk yıl önce o havuzun başında. Adaya gitmeden hemen önceki haliyle bundan kırk yıl öncesinde. Bilmem kaç bin ömür mühletince. ve Firs'in o kırgın haliyle "hiç yaşanmamış gibi"

 /sonra birdenbire bir otel odasının gece yarısında soluk yeşil perdeyi aralayıp ve yalnızlığına bir lahza pansuman olsun diye pencereyi aralayıp ışıklı yola ve bir camel /

Ölümden sonrası ve öncesi. Olanın varlığını reddedişle boşluk arasındaki o keskin hat.Suların birbirine karışmayan yanlarıyla. Oysa o gece onlar bahçedeydiler ve balkonlardan kimse izlemiyordu bu sefer.Bu sefer televizyonda mühim bir şeylere bakıyorlardı balkonlar ve rakı içerken bir yaşlı kadın ve bir genç adam bahçede apartmanların arasında bir yerlerde balkonların çok uzağında..
"gel otur çok var daha" yaşlıca kadının o kırılgan sesiyle ve genç adamın gözlüklerinde yansıyan uzaktaki lunapark ışıklarıyla..oturup dinlemeden hiç bir şeyi yalnız suskun o genç adama belli belirsiz ısınırcasına. opal dumanların gözlerimi yaktığı bir akşamda..Sonra o öldü. Normal yollardan giderek intihara.

ikibinonikikış-istanbul


26 Ocak 2012 Perşembe

hiç bir şey yok.
Nasıl boşalmışsa şehir talanın ardından öyle bomboş. birdenbire cenderesini kaybetmiş lacivert ve yıldızsız bir akşam şimdi gözlerim. şimdi karanlıkta göz göze gelmek oysa biranda.bir büyük suskunluğa ram olmuşken kainat.
hiç bir şey yok zerrelerimde.

Ayık olmak inadına nasıl yakarsa insanın canını öyle özlüyorum bir şeyleri bir çok şeyleri yalnızca şeyleri. şeylerin içine hapsolmuş çocuk seslerini kırmızı bir bisikleti çoğusunu daha
daha kendim parçalara ayırıp eksiltim unutulduklarımla zaten unuttular sonra.her seferinde. 'derken karanfil elden ele'

bir şey söylemek istiyorum şimdi kalbimin üstünde duran şu her neyse o şeyi tuz parça edip bir şey..
insanlar gitmesin istiyorum..mesela anlamak anlaşılmak anlatmak istiyorum..çok mu..

17 Ocak 2012 Salı


..sonrası söylenmemiş bir büyük suskun,üstü örtülen bir maktül gibi ya da katil her neyse bir temasın izinde.
'her temas iz bırakır' nihayetinde.bir maktülün son nefesinde misal. acıyan bir nar'ı ortadan böler gibi bölüp binbir parçaya bilmeceler gibi.
iz bırakıyor her soluk. gün batar gibi birdenbire 'dağılan bir okul gibi' kış gibi sabah uyanınca
her yanı kar'a bürünür gibi her sözü kara bir büyüyle örtünür gibi her susuşu..
sonra istasyonda bitmeyen bir bekleyiş bitmeyen bir yol.gelmeyen tren saatleri
ve kayıp biletler pek tabii..pek tabii ölü bir otoparkta usulca sigara içercesine iz bırakmış ölü bir sincap avcunda suretimden bir parça suretlerinizden bir şeyler çok şeyler.
bahsedip büyük umut kentlerinden ve güneş ülkesinden. sonra ad kavminden her nedense her neyse bi maktülün son sigarasındaki ruj izi.
ve bazı akşamlar hep izlerden aslına dönmek isteyen adamların yüzündeki asık,tuhaf,gölgeli sükutlarından bir şeyler devşiriyorum.. bazı akşamlar bazı adamlar gibi
yüzümden ayna kırığı bazı akşamlar bir çok insan gibi bazısı hiçkimseymişçesine..
sonra halid ziyanın oğlu vardı.intihar eden.bir büyük acıya..iki kadınla yağmurlu mütareke yıllarından beyoğlunda bir faytonda arzuyla..sonra sonbahar yeşilköyün ardışık sokaklarında.saçma sapan meyhanelerde gülen saçma sapan sarı çınar yaprakları. vişne bahçesinde hiç koşmamış kocaman bir çocuklukla.ve beyaz vişne çiçeklerince..




10 Ocak 2012 Salı

mutlu olmak varken
o, şiiri seçti
hep ayak seslerinden
umutlar umarak
hep ayak seslerinden
anı düşleri kurarak

6 Ocak 2012 Cuma


Seni sevdim kadın
Yanaklarımı şişirip nefesimi tutar gibi
ve kelimelerinin kıymıklı yanlarını
Sevdim bir çok defa daha hem
bir yosunlu akşam kokusunda
ve
bileklerimi kemiren levreklere hiç kızmadan,kıpırtısız.

2 Ocak 2012 Pazartesi

akşam oldu Luna. bu vakitler bir gariptir gönlümde. bir tuhaf tütün ağrısına tutulur tüm sözler.
yine akşam oldu Luna. uzak bir denizde kıyıya vuruyor tüm istiridyeler. yazdan kalmamış hiç bir gün. her biri kirpiklerimden çekiştiriyor bir büyük boşluğa. Yaratılışmışlığımızın en temel parçasına. Boşluğa.
Yine akşam oldu Luna. son bir sigaram kaldı tutuşturmak için sükutumu iç cebimde. son bir kar umudu. mızrağın sesini duyar gibiyim hem çok da uzak değil.hemen burda,ardımı dönsem göğüs göğüse gelicem ardımı dönsem bir boşluk boyu kana bürünecek deniz.böyle bir rüzgar uğultusu hem başımın ağrıdığı yerden tam da..Hep akşam oluyor Luna.bir kadının gözlerinde kaybediyorum sesimi.gözlerim.en büyük boşluğum.indikçe inen yosunlu kuyulardan bir çağıltı aşırmışçasına.her akşam.bir sigara mühletince duyduğum bu şarkı bu yüksek,karlı dağlardaki karanlık bu onulmaz sükut..yine akşam oldu Luna.tüm döngü yenibaştan hiç kanatmadan tırnaklarını çeker gibi hem de izbe bir kayın ormanında..