10 Haziran 2015 Çarşamba

Döngü



Yazabilecek hiçbir şey yok. 
Yıl tamamlanıyor. Döngüye giriyor her şey. Yer değiştirme, sıfır. 

Otoban uzanıyor önümüzde. Beyaz ve yırtık şeritleri ayağımıza dolanıyor. Mevsimler, tek düze ve pencere önünde artık kimse sigara içmiyor.

Gece yarısına yaklaşıyor saat. Eğer sigaram bitmemiş olsaydı bunları yazmaya koyulmayacaktım.

Dışarı çıkmak istemiyorum. İçeriden hiçbir farkı yok. İçerininse karanlık bir tünelden.

Yola çıkma şevkimi öldüreli yüzotuzyedi pazartesi geçti. Artık rahatça kart okutabiliyorum turnikelere. Gönül rahatlığıyla yürüyorum camlı ofislerin içinde. Hiçbirisi beni rahatsız etmiyor. Yol ve yola dair her şey öldü. Artık döngünün fönlü adamlarından biriyim. 

Bindokuzyüzdoksandokuz yılında denize batan bir güneşi beklerken böyle bir şeyin hayalini kurmamıştım. Yola çıkacaktım. Bütün büyük yalnızlıkların içinden bir koşu geçip, geçip pamuktan sökülen iğnelerin acısıyla nehirlerden, 'o'nu bulacaktım. Neyse işte o, 'o'nu. Bir kitapta rast gelmiştim dört yıl önce. Kuyuya düşen çocuğun masalıydı. Sara hastasıydı. Annesi ölmüştü. Kahverengi kitapları vardı ve Rimbaud'dan bir şiir okuyup duruyordu:

"Mavi yaz akşamlarında özgür gezeceğim
Ayaklarımın altında nemli serin kırlar
Başakları devşirip otları ezeceğim
Yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgar

Ne bir söz ne düşünce, yalnız bitmeyen düş
Ve yüreğimde sevgi, büyük, sonsuz, umutlu
Çekip gideceğim, çingene gibi, başıboş
Doğada -bir kadınla birlikte gibi- mutlu"

O çocukta gördüğümü, yani o adı olmayan şey her ne ise işte o'nu, bir daha bulamadım. Bir an, bir küçük an, tam göğsümün üzerinde duymuştum sesini. Sonra otobüsler geldi durağa alelacele binmem gerekti.

Şair bir adam vardı. Gülümseyen. Bugün işten çıkarıldı. Buzlu camlı bir ofisin arka yüzünde. Yangın merdiveninde bir müddet sigara içtik. Bir şey söyleyemedim. 11. kattaydık ve hava yağmurluydu. Yangın merdiveninden aşağı salladığımız sigara izmaritleri yüzlerce kilometre öteye düştü. Biraz sustuk. Biraz daha. Gülümsedi. 'Hayat işte' dedi. Gitti.

Gitmek iyi. Gidebilmek. Döngünün orta yerine düğümlenmiş tütünsüz bir geceden çok daha iyi.

Arabam olsaydı belki dışarı çıkardım. Bir paket sigara alır, sahile iner biraz müzik dinlerdim. Kimseyi aramazdım ama gelsin diye. Bu yaştan sonra kimi arayabilir ki insan?

İşten çıkan adamların sürekli olarak yetişmesi gereken kadınları ve faturaları var. Yirmibir yaşında olsaydım eğer elbet arardım en az üç kişiyi. Ki aramıştım da. Külüstür bir kamyonetle geceler boyu serserilik yapmıştık yollarda. Ucuz sigaralar içip deliler gibi gülüyorduk. Uyumuyorduk. Sabaha karşı üç beş kuruş kazandığımız işlerimize gidiyor akşam olur olmaz da o parayı eziyorduk. Gençtik, atlara ve uzaklara hayrandık. Kadıköy'e inip gece yarılarında, küfürler edip, ağlıyorduk. Gençtik ve 'neden hata payı yok diyorduk ömrümüzde' Kumsala inip acılı şarkılar söylüyorduk. Geceleri yaşıyorduk ne yaşanacaksa. Hayaller kuruyor, kahkahalar atıyor, ağız dolusu küfürler ediyor, ucuz sigaralar içiyorduk. Ölmekten korkmuyorduk.

Şimdi buradan bakınca nasıl da uzak, nasıl nefti. Tüm o kalbimizin içinden bir anda boşalan şevk, yerini, bitki çaylarına bıraktı.

Gece yarısı ve sigaram bitti. Arayabilecek kimse yok. Alarmlarımı kurup uyumam, gri turnikelere zamanında yetişmem gerekiyor. 

Sinema üzerine kısa bir söyleşi yaptığımız akşamüzerlerinden hiçbir iz yok. 

Bu çıldırtan çınlama, bu geri dönülmez kaybediş, bu, bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağına uyanılan o anın acısı, omuriliğini paslı bir çiviyle deler gibi..

Fotoğraf çekerim belki bundan sonra. Döngüden vakit bulursam. Vakit bulursam eğer yaşamak için, unuttuğum bir senaryom vardı, onu hatırlamak için çabalarım. Kim bilir belki bir gün Pera'ya çıkar, aylak zamanlarda olduğu gibi huzurla yürürüm uzun uzun. Kim bilir. İnsan işte. Kabullenmek istemiyor bu büyük kederi. /Yaklaştıkça ölüme hızla, hızla yalnızlaştığına/ 

Birazdan bu masanın başından kalkacağım. Havada asılı kalmış sigara dumanı gibi usul usul kaybolarak döngünün içinde. Hiç kimseyi aramak istemiyorum. Bu, Tanrı'nın, filmin sonuna yaklaştıkça ölümü arzulatma biçimi mi? Bilmiyorum. 

Bildiğim, saat gece yarısına geldi. Sigaram yok ve sabaha kadar olmayacak. Ölmezsem eğer.