Yine haberler. Bir kadın ismi
kimi zaman. Kimi zaman çok kanlı bir fotoğraf. Gittikçe duyarsızlaşan. İçini
kemiren geceleri uzak bir filmde unutmuşça.
Ne kadar vakit geçti
bilmiyorum kapı kapanalı. Ama eminim artık büsbütün, bir kar akşamında
güldüğümüz parkı kaybettik. Akşam olmayacak bir daha öyle. Biliyorum, yitirdik.
Çok kolaydı yitirmek modern zamanlarda ve biz yine kolay olanı seçtik. Erken
ölmüş çocukların gelecek düşlerini borçlandık birbirimize ve sessizce
iflasımızı ilan ettik. Fiş çekildi. İkinci el kazak satan adamlar kışı
bekliyordu dört gözle. Kış geldi. Bir umuttu kış eski dilde bir şiirde ve şiir
artık filmli camlı arabalarda anlam bulabilecek bir şey değildi.Çünkü menzilsiz
bir şiir ancak ve ancak kendine yarar.
Yalan söylememek için bunca
susmuşluğumuz. Konuşursak (sen bilmiyorsun ama biliyorum ben pek ala)
kırlangıçların yuvasını bozan çocukların ismi ifşa olacak bir bir.
Geçmiş olsun yolcular, kolonya
ve çokoprens ve mide bulantısı, bitti. Lütfen bagajlarınızı unutmayınız.
Israrla ve ısrarla tekrar ediyoruz. Memnun kaldıysanız bizden bir dahaki
seferlerinizde de bizi kullanmayın.
Gazete kağıdıyla örtün
kuşları. Dans eden kadınlar sahneye haydi durmayın koşun koşun koşun sahneye
ışıklar ismail ışıklar dinmesin dönsün zihnini kaybetmiş galaksiler gibi örtün
üzerine bütün geçmişliğimizin uzun bekleyişleri.
Şimdi ışıklardan
bahsetmeyecektim halbuki. Tahta bir masadan ve fesleğen kokusundan
bahsedecektim. Bir bahar akşamı kalkıp gidişinden, gece yarısı trenleriyle bir
zarfın içinde eski fotoğrafları getirmişliğimden, kanepede üşüyerek
uyumuşluğumdan, biriktirdiğim küçük not kağıtlarından, atlı karıncadan,
beyoğlunda yağmura yakalanmışlığımızı kutlayışımızdan,istasyondaki ölü kuştan,
uzun çok uzun yürüyüşlerden, Ahmet Kaya'dan, Galata'da bir suskun
akşamüzerinden, bunca birbirimizi telafi etmişliğimizden filan...
Ama haberler ismail haberler bir yere
ulaşacak, ulaşmalı, kanları kurumadan öldürülen kadınların ve çocukların.
Arabadan iniyordun, geceydi,
banliyö trenleri zengin semtlerden de geçiyordu rahatsız ederek kilitli
kasaları. Yüzün eskisi gibi değildi. Yüzünde bir şey vardı, hiç tanımadığım bir
adamda rast geldiğim. Geçip gittim yanından görmedin. Görmedim ben hiç böyle
unutuşu. Sandım ki, gazetede çıkınca haberler gerçek oluyordu dünya, sandım ki,
biz bir ömür beşiktaş-üsküdar vapurlarıyla huzur bulacaktık ve sandım ki ne
zaman göğsümüzde bir ağrı duysak kumsala inecektik ve gün batımı tüm
yaralarımıza iyi gelecekti.
Bilirsin, çocuk kalmakla
mükellef kılınmış bir yanım bilirsin saftır hep bir yanım, inanıveririm hemen
insanlara, umutlanıveririm gülen bir kaç yüze. Bilmezdin, çocukluğumun, yanında
nasıl özgür kaldığını nasıl havalandığını şehrin tüm kuşlarının ve ölümünden
nasıl korktuğumu.
Fayrap kavgalara girecektik
daha, uzunca bir deniz seferine çıkacaktık, teknede uyuklayan adamlara
hikayeler uyduracaktık, galatasaray-fenerbahçe maçına gidip bağır çağır küfür
edecektik, hem seni bir yere daha götürecektim, söz vermiştim, beğenecektin,
emindim.
Seni hiç terk etmediler mi? Fotoğraflardaki
insanları hatırlayamıyorum yüzleri yüzleri onların yüzleri nererde? Et obur
çiçeklere kurban edilmiş şarkıları kim çaldı? Kardan adamların eriyeceğini
bilerek ve bilmezden gelerek nasıl sevindik biz böyle?
“Niçin,niçin,niçin kuyuya
düşen çocuk niçin ölmesin?”
Tamam sustum. Tamam sustu Gregor
Samsa ve sustu trenler.Tamam sustu Ömer Haybo. Kuyuya düşen çocukların çığlığa
da. Tamam bir daha kar yağsın diye beklemeyeceğim tamam bir daha yok kumsal
üşümeleri ve emperyal otel de. Artık hiç biri ve hiç birimiz eskisi gibi..
onbirkasımikibinonikistanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder