30 Mart 2013 Cumartesi

Anneannem ve mavi yün kazaklar hakkında

bana dedim, mavi yün kazak ör,
çilek reçelli bir dut ağacı altı kahvaltısında.
patır patır döküldü sonra gözleri, ben bi şiir yazacakmışım
ölümlü anneanneler ve kediler hakkında.
ağlama diyecekmişim anneme, ağlama.

her yanına çürük dutlar yağdı ilkokul önlüklerimin
gün kurusu masa örtülerine çiziktirdiğim hikayeler kasabada kaldı
ne ilk çakım ne ilk uçurtma makaram ne ilk tezgahım
hiç birine yetmedi küçüklük cebim
kırmızı yüksek gidonlu bisikletime bile

anneanne
sana bunların hiç birini anlatamadım
içimde büyüyen bir ırmaktı sesin
ölmek, mavi bir yün kazak kadar güzeldi bakınca gözlerine
sen gidince ben de denedim badem ve ceviz ayıklamayı
ama bir daha öyle şen olmadı sarı koltuklu mutfağımız
sonra o koltuk da gitti sonra kocaman duvar saatin
beyaz badanalı evlerle gökyüzü arasına bir şey girdi

üzgün bir yüzdü alyansın uyku tutmayınca yağmuru
ve senin tılsımlı rüyaların
benim mum gölgesinden korkan sesime benzerdi
beş yüzlük tesbihin de gelirdi akşam yemeğine
ve namazlardan sonra  ferahfeza duaların
annemin gecelerini baharzaman bir okyanusa açardı

bana, mavi yün bir kazak ör anneanne
gelince giyerim
sana, yeni örgü ipleri, süslü tığlar ve beyaz yazmalar getiririm
elif cüzünden birkaç satır daha fısıldarsın
bir masaldan çıkıp gelir gibi gelir dedem
bir bakarsın vişneler olgunlaşır
gün doğumunda avuçlarını okşadığın güller
köydeki evin eteklerine toplanır
annemin yüzü pamuk şekerli bulutlarla bürünür
annemin ellerindeki çatlaklardan yaseminler dökülür
annemin çörek otlu börekleri rahmet kokar
annemin kanatları büyür büyür sıcak süt ve hurma olur 

anneanne
gülsuyuyla arınıp yıkanmış ellerini yeniden aç semaya
gayri genişlesin 
çamaşır ipiyle boğulurcasına daralan göğsümüz


mfaydoğmuş
otuzmartikibinonüç/istanbul


3 Mart 2013 Pazar

Ölmek ne ki ve fesleğen


Belki dünya biz öldükten sonra da dönecek ve işin tuhaf ve meraka ram olan yanı, toprak altında da dünyanın döndüğünü hissedemeyeceğiz mi?

Ölüm, belki de en çok bir doğum gününün alt metni olabilir çok hollywood bir filmden çıkmış sevgilisiz adamlar namına yağmuru beklerken,sinema önlerinde.

 Durup düşününce durup bakınca ,durup, onca kar ve onca sigara, hiç küle dönüşmemiş, ya bir yerde saklanıyorlar ya da hiç yaşanmamış gibi. Hiç. Hiç'ten kurtaran şey bizi, galiba, iz.

 İz olmasaydı, hiç olabilir miydik sahi? Hiç olabilmek bir sahicilik mi sahiden? Avcuma aldığım ve ezdiğim topraktan fazlasıysa sahi olan?

 Hiç yaşanmamış gibi, bunca sigara içmiyor olsam, öksürük krizleri tutmasa çok gülünce, koşunca bir uzun sarı,soluk,çekirge dolu bir tarladan,gözümü kapatıp çocuk olamayınca,hiç yaşanmamış gibi. Bir yanıyla iz’in bedenimde bıraktıkları soyut bir hatırayı temsil ediyorlar.(mı?) Semboller ve köke dair bir şeyler mi yani tüm bu zamanlardan sonra iz diye takıp takıştırdığım.. 

Ama kararmaya pek nazlı bir bahar akşamının gökyüzünde dolanan,ellerime bulaşmış fesleğen kokusu var?.. Onu hangi repliğe sıkıştıracağımı bilmiyorum inan ki, ve acısını, bir yerlerde canlı kanlı duran bir ölüm haberi gibi. Belki ölmek, sandığım kadar sıkıntılı bir mesele değildir.

Ve ölmek, yanıbaşımdayken, kendi gerçekliğimi nasıl kurabilirimki? Hem kim söyledi bir geçekliğe sığınmamız gerektiğini?

Hem ölmek ne ki? Demek var afili bir Shakespeare cümlesini arakladığımı kimseye çaktırmadan ama ‘sahiden’ ölmek ne ki? Bu, hiç ölmeyecekmiş duygusu nasıl dimdik durabiliyor göğsümün üzerinde? Hem nasıl ölebilirim ki? Bir yanından bakınca gerçekliğimizin, bütün ölüm haberleri,  film arası kıvamında soluklandığımız, kendi katarsisimizi var ettiğimiz altı çizili satırlar değil mi?

Bilmiyorum.

Benim bildiğim mesel(e)a, maaşımın halen yatmamış olduğu ve parasızlığımı kimseye çaktırmamaya çalıştığım. Bu kimin gerçekliği şimdi? Sahici olan bir hikaye miydi çikolatalı kruvasanların olduğu kelimeler. Ve sahiden, sahici olması gereken bunlar değilse, çikolatalı kruvasanların, maaşsızlığın, fesleğen kokusunun iz’lerini hangi kaseye koyacağız? Üzerine süt döküp, filmlerdeki kahvaltılar gibi bir kahvaltı yapabiliriz belki tüm bunlarla. O zaman sarışın kadınlar ve ideal erkekler olabiliriz.(mi?)

Sahi, sarışın kadınlar da ve sağlam vücutlu adamlar da ölüyor mu? Herkes ölebiliyor mu, sahiden?



martikibinonüçistanbul