15 Aralık 2017 Cuma

Ben de çok özlüyorum Füsun'u




Nişantaş’tan Beşiktaş’a inen eski bir belediye otobüsünde okumuştum Didem Madak’ı ilk kez. Otobüs Maçka’ya varmadan dışarı atmıştım kendimi. Çünkü o, bir çırpıda söyleyivermişti kimseye göstermediğim yaralarımın saklandığı yerleri, bir çırpıda söküp atmıştı pansumanlarımı da başlamıştı kanama yeniden. İstanbul, karanlık bir kışın kucağına uzanmış, susuyordu, ben, Füsun’un karanlıktan korkan yüzünü görüyordum uzakta. Oysa o vakitler sarhoş bir Selim İleri’yle karşılaşabilmeyi umuyordum. Bir akşamdı, Karaköy’de görmüştüm hatta, kahverengi kadife ceketinin içinde hayli durgun, hayli yalnız, ağlıyordu. Ben de ağlamıştım o gün Maçka Parkı’nda. Kimse bilmiyor. Çünkü Didem Madak, anlaşılabilmenin hüzünbaz mısralarını sunuyordu bana ve ölmüştü. Kaçırılmış bir trenin ardında bıraktığı neyse oydum.


Ve şimdi, yüzlerce gün ve gecenin ardından elime ilk kez aldığım kendi dilimde yazılı-basılı eser, Didem Madak’ı anlatan onun yaralarını resmeden bir dergi. Okudum bir nefeste. Bitti. Allah kahretsin Madak’ı anlatan sayfalar birden bire bitti. Uzanıp kitaplığımdan bir Madak şiiri çekmeliyim, ellerimi uzatıyorum boşluğa, yıkılıp gidiyor gök, yıkılıp gidiyor.


Benim duvar boyu uzanan beyaz bir kitaplığım vardı. Babamla aynı marangoza yaptırmıştık. Şimdi nerede o kitaplık, bilmiyorum. Ah’lar ağacı’nın Grapon Kağıtları’yla birbirine yaslandığı kitaplarım, nerede, bilmiyorum. Bir daha onları elime alıp bulabilir miyim kaybolduğum sokakların izlerini, bilmiyorum. Ben bir daha bulabilir miyim kendimi, hiç bilmiyorum.


Biraz sonra ölecekmişim gibi bir telaşla yazmak istiyorum oysa. Binlercesine döküp yüzümü, döküp tüm taşlarını eteklerimin, bir ters yüz etme ayini gibi anlatma telaşına bırakmak istiyorum kendimi. Kaybolmuş olan kendimi bir daha bulabilmek ve bu sefer hiç kaybetmemek için sıkı sıkıya bileklerinden zincirlemek istiyorum, kendime. Bir kendim olmalıydı. Bunu hatırlayabilmek istiyorum. Yakınan ve ağıtlara ve kışa sığınan adamların ve kadınların bildiğini kimse bilmiyor, kimse bilmiyor geceleri sokaklarda neden durmaksızın, neden üşüyerek ve neden sigara üzerine sigara yakarak yürüdüğümü, hiç kimse bilmiyor.


Belki yazabilirsem bir intihar mektubu gibi aceleci ve okuyanı sonu gelmez kederlere misafir eden, belki yazabilirsem iyileşeceğim sanıyorum. Gecenin orta yerinde birden bire uyanıp bir kadının sesini duyuyorum. Bunu da kimse bilmiyor. Biraz sonra ölmek istemiyorum. Biraz sonra yeniden yaşamak istiyorum. Yeniden..


‘Bazı geceler uyanıp sigara içiyorum karanlıkta, odamdaki aynada yanıp sönen küçük kırmızı bir yıldızım.‘ 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder