8 Temmuz 2012 Pazar

Limonlu dondurma



-Uzakta çok uzakta binlerce fersah uzaklıkta, pervaneli bir uçaktan boşluğa bıraktı kendini bir adam. Bu sefer paraşütünü açmak hiç içinden gelmiyordu. Hızlandıkça kaybolan sesler gibi kayboluyordu kalbinin içinde bir şeyler. Yüzüne vuran rüzgarı artık hissetmiyordu. Yere düşmüyordu. Buna emindi. Yer onun üstüne düşüyordu. Emindi.-



Beyaz ufak mermer bir masanın üstünde, ucunda kırmızı desenleri olan küçük bir peçetenin hemen yanında duruyordu elleri. Beyaz. Elleri de. Limonatanın içindeki buzlar iyice erimişti. Susuyordu. Ben de. Susuyordum. O an beraber yaptığımız tek şey korkmaktı. Korkuyorduk. Deli gibi, yalnızlıktan.


Peçetinin yanında duran ellerini yüzüne götürdü. Bir şeyleri gizlemek istiyordu kalabalıktan. İnsanlardan gizlemek için yapılan kadim bir gelenekti bu yüz kapama alışkanlığı. Yüzümüzü kapatınca her şey içimize akacaktı sanki. Utançlarımız, gözyaşlarımız, aşklarımız, sapkınlıklarımız...hepsi saklı kalacaktı sanki tenimizin ardında. En azından öyle olmasını ümit ediyorduk biz insanlar. Biz insanlar hep ümit ediyorduk.

Yüzünü kapattı elleriyle. Çenesi kapatamadı ama ve ben çenesinden anlayabiliyordum ağladığını. Tuhaftı, bir insanın çenesi, kırış kırış oluyordu, kıvrımların arasından hüzne dair bir şeyler geçiyordu, görünmez ve efsunlu. Çenesine büyülenmişcesine bakıyordum. Ağlıyordu. Emindim. Canım fena halde sigara içmek istiyordu. Yorgundum. Çantamda bir avuç kaju vardı. Hepsini bir anda ağzıma atmak geldi içimden. Çantaya baktım çok uzaktaydı. Ölüm kadar uzaktaydı. Sen, ölüm kadar uzaktaydın. Beyaz, küçük, mermer masanın üstüne düştü erimeyen son buz parçası. Parmağımla ezdim onu. Gözlerimi kaldıramıyordum yerden. Oysa bir kaç metre ötemde masmavi bir deniz uzanıyordu. Sesini duyuyordum martıların. Baygın bir yosun kokusu kıvrılmış uyukluyordu küçük,beyaz,mermer masanın üstünde. Biliyordum. Ama başımı kaldıramıyordum. Sanki kaldırırsam bütün bu an'ın efsunu yitecekti. Sakladığım ne kadar gerçek varsa, sigara dumanlarını siyaha bürüyerek özgür kalan küçük canavarlar gibi dökülecekti ortalığa, başımı kaldırırsam.

İnce bir hıçkırık sesiyle irkildim. Yüzünden indirmişti ellerini. Ucunda kırmızı desenleri olan küçük peçeteye sildi yanaklarını. Güneş gözlüğünü çıkarttı. Bütün veranda bembeyazdı. Güneş dolmuştu ahşap panjurlara. Ardına kadar açılmış pencerelerden bembeyaz bir fısıltı gibi doluyordu yaseminlerin rayihası saçlarımıza. Bana baktı. Kıpkırmızıydı gözleri. Susuyordu. Ben de. Susuyordum.

Üzerindeki, eski, sarı tişörtüyle yanımda beliriverdi garson çocuk. Ön dişlerinden biri yeni düşmüştü. Gülümsüyordu. Kocaman bir karanlık vardı dişinin yerinde ve gülümseyebiliyordu. 'Bişi ister misiniz abi' dedi. Her şeye rağmen gülümsedim ona. Dakikalarca. Öyle gülümsedim. Yitirilmiş bir ömür gibi, gülümsedim. 'Dondurma vereyim mi abi' dedi, tekrardan. 'Ver' dedim gülümseyerek. 'Limonlu olsun benimkisi' Yavaşca döndüm sonra, 'Sen de ister misin' dedim. Artık ağlamıyordu. Çenesinde kırış kırış bir hüzün yoktu. Ucunda kırmızı desenleri olan küçük peçete de elinde değildi. Ağlamıyordu artık. Gülümsedim, usulca ölen bir güvercin gibi. 'Benimki karamelli olsun' dedi, hava zerreciklerini incitmekten korkarcasına. Küçük, garson çocuk koşarak gitti mutfağa doğru. Beyaz sandaletleri ilişti gözüme, ardısıra. Gülümsedim, çocuk gibi. Hafifçe öne eğildim, 'Biliyor musun aynı benim de böyle sandaletlerim vardı çocukken' dedim. Gülümsedi. Günler sonra ilk defa gülümsedi. Güneşin altında uyuklayan beyaz,mermer masada. İçimden kuşlar kanatlandı rüzgarla beraber. Gülümsemişti. 'Olsun' dedim, 'OIsun, bak geçti bile, artık daha iyiyim' dedim. Cümlemin bitimine bir soluk kalmıştı ki o sıcak, yakıcı, zehir gibi tad doluştu ağzıma yeniden. Başım dönüyordu. Göğüs kafesimin içinde cenkler vardı duyuyordum. Ona baktım. Gülümsemesi usulca dağılıyordu. Usulca eriyordu dünya. Usulca kayboluyordu zamanlar, durduk yere intihara kalkışıyordu yaseminler. Gülümsemesi dağılıyordu. Nefesim daralmaya başlıyordu, hissediyordum. Nefesimi kaybediyordum. Sandalyemin ahşap tutacağını kavradım avucumla. Sımsıkı. Şimdi bunu istemiyordum. Şimdi olmaz diyordum. Gittikçe yükseliyordu göğsümde bir şey. Dağılıyordum. Daha da sıktım avucumu. Daha da dudaklarımı..Gözlerimi kapattım. Küçük çocuk geldi. Duyuyordum. Tutamadım soluğumu daha fazla. Öksürmeye başladım yeniden. Kıpkırmızı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder