17 Haziran 2011 Cuma

Bu sabah kanter içinde uyandım birdenbire yenidenyeniden.. 
Aslında kabus değildi gördüğüm.Harika bir düş bile denebilirdi ona.Öyle ki büsbütün şefkatle ve güvenle çevrelenmiş bir gökkubbenin altında huzurla soluk alıp verir gibiydi..Ama bilirsin sen de , uyku ile uaynışın arasındaki,saniyenin bilmem kaçta kaçı kadarlık bir anda farkedersin ya hani bir rüyadan uyanmakta olduğunu ve bütün varlığını feda etmeye razı dahi olursun ya o an,sırf rüyana geri dönebilmek ve sonsuza dek orada yaşamak ve dahi rüya olarak kalmak için. Ama Dante'nin cehenneminden sanki sırf senin için çıkıp gelmiş zebaniler,kollarından,ayaklarından,kirpiklerinden ce saçlarından hiddetle çekerler de uyanışa, kalbin neşterle ve yavaş yavaş açılır gibi karanlığa acır da uyanırsın ya aynı dünyaya..uyandım işte yeniden.aynı olana.Kanter içindeydim,uyandırma zebanileri ile boğuştuğumdan. Oysa onlar yoruldu,biliyorum,beni uyandırmaya çalışmaktan.ben de yoruldum artık yeniden yeniden uyanmaktan. uyanıp şehre dökülmekten. aynı vapurlara dönmekten. aynı soluk yüzlerin ardına gizlenerekten ve karışaraktan bayat çay çöpleriyle şekere ve sarsılaraktan otobüs camlarında sabahı özlemekten yoruldum.


ve yoruldum şehir kadar,şehri bulamayışım kadar,gitmelerinden..
neyse ne şimdi bunları anlatmayacağım sana.şimdi bir güzelleme yapmanın tam vakti aslında ama kahvaltı bile yapmadım.kalsaydın belki beraber yapardık kahvaltıyı ve ozaman delicesine iştahlı olurdum. ama aslında iyi ki kalmamışsın. çünkü senin karşında delirsem de açlıktan,utandığımdan,çok yiyemiyorum neredeyse hep aç kalıyorum. ama yine de güneş böyle güzelken ve deniz köpürürken martı martı,aç kalma pahasına razı olabilirdim sana..


gece yanımdasın sanmıştım..ama sabah uyanınca işte..
koşar adım bulmaya geldim,belki yine tek başına kahvaltı yapmak istemişsindir diye düşünüp de..hatırlıyor musun bilmiyorum ama benim gün gibi hatrımda seni gördüğüm o ilk sabah. Hani öyle yorguncaydın ve gözlerin dalıp dalıp denize gidiyordu. garsonu sinirlendirecek kadar beklettikten sonra "vejetaryen sandviç ve çay lütfen" demiştin,gözünü denizden ayırmadan. işte o sabah içimde bir yerlerde kuşlar havalandı,bütün kuşları istanbulun ve dahi ben de onlarla havalandım başdönmeli göklere..
ama o sabahın rüya mı yoksa gerçekten gerçek mi olduğunu hala tam olarak algılayabilmiş değilim. çok da umrumda değil aslında gerçekliği ya da rüyalığı. çünkü asıl gerçek benim inandığım. bunu kediye anlattım.güldü.alındım gülmesine. hatta öfkelendim bile denebilir. gerçeklik benim gerçeğim olunca ancak anlam bulabiliyor.tamam onun anlamasını beklemiyorum ama en azından saygı duyabilirdi.ona öğretilmiş olan gerçekliği gerçek olarak kabul etmesine hatta tek bir an dahi eleştirmeye kalkışmamasına çok sinir oluyorum mesela ama yine de saygı duyuyorum ona.en azından bu kadarını beklerdim ondan.
şimdi sana bunları neden anlatıyorum bilmiyorum.oysa gittiğinden beri saçmalıyorum. saçmalamanın da bir rüya simetrisi olduğuna ve inatla tüm bunların sade ve sade rüyadan ibaret olduğuna inandırmaya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder