15 Ağustos 2011 Pazartesi


Bilmem. Unuttum.
Yalanlayıp önce. Sonra kabul edip. Tabi önce, yani en önce, hatırladım.

Evvelinde toprak vardı avcumda.Çünkü bazı bazı, yani çoğunlukla,nerede olduğumu idrak                                            edebilme adına. Bir avuç toprak,avucumda.Hissedebilmek için sırf.

Zihnimin suskun kıvrımlarında en evveline dönmeye çalışıyorum şu anın. Kelimeler buluyorum üstü başı toprak ve çıplak. Anlamsız kelimeler. Bir şairin avcuna düşselerdi oysa bir düş bile olabilirlerdi. Oysa şimdi sadece hatırlamaya çalışıyorum. Kelimeler nasıl şeylerdi? Önce kim kırılmıştı,kalem mi kelam mı? Bilmiyorum. Hatırlayamıyorum belki de. Belki de şimdi burada hiç kimse ve hatta hiç bir şey yok. Şu akşamdan kalma berbat çay bile. Ya da donuk.

                Evet evet! Donuk! En iyi kelime. İlk hatırladığım kelime mi şimdi bu? “Donuk.” Bilmiyorum. Hatırlayamiyorum ya da?

Bunun zaten önem arz eden bir yanını da göremiyorum.

Ama kaybettiğim kelimeleri bulma adına bir uykusuzluk duruyor iç cebimde. Gözlerimi kapatıyorum. Gözlerimi kapatınca aklıma birden bire gelicekmiş gibi geliyor bütün kelimeler.

                Gözümün önüne ilk gelen kelime, “yağmur.” Donuk’dan daha iyi oldu bak bu.

Yağmura dair bir şeyler hatırlamaya çalışıyorum. Yağmurun sustuğu kelimeler vardı.Anımsıyorum. Puslu bir kış akşamından bulanık kelimeler düşüyor hatrıma. “Kırmızı bir tren geçiyor insanların içinden,sırılsıklam yalnızım. Şu rayların içindeki küçücük oluktan akıp denize ulaşmak istiyorum. Önce ellerimi sonra saçlarımı. “
Böyle bir şeydi galiba.

                Gözlerimi kapatıyorum yeniden. Bu sefer “Tütün” geliyor hatrıma. Bir şeyler anımsatsın diye zorluyorum. Tek hatırladığım ceplerimden sokağa boşalttığım. Hangi sokak ama burası? Göremiyorum bir türlü burası neresi? Yağmur biye durdu birden? En başa,ilk kelimeye mi döndüm yoksa yeniden;

“Donuk”

Onbeşağustosikibinonbir-florya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder