15 Ağustos 2011 Pazartesi



Şiirler çalıp  yayınevleri tükenmiş kitaplardan bir akşam şehri kurmak düşlüyorum boş sokakta.

Şeritler önce sağımda
Sonra yüzümde bir bir birdenbire şeritler
Hüzün mü düşüyor şimdi bin örs ağırlığınca bu yola
Bilmiyorumki. Bilmek isteyip istemediğimi de bilmiyorum zaten. Bir şarkı çalsın diyorum. Öyle güzel bir şarkı işte. Yeni bir film izler gibi heyecanlı birdenbire yağmura yakalanır gibi hani. Hani koşmadan öyle soluklar gibi baharı. Ya da bir kış akşamını.

Şeritler çoğalıyor birdenbire. Ayrılıyor önce yol sonra ellerim yedi parçaya.
Yedi ile bir alıp veremediği var bu gecenin ya da şeritlerin. Bunu biliyorum.

-Sahi sokak lambasına da üşüşür mü ki ateş böcekleri-

Bir şey söylemeden önce denize bakmıştı hatırlıyorum. Darmadağınık bir sonbahar akşamıydı. Akşamdan hemen evveldi aslında. Hani o bir gam yükü hüzün taşıyan vakitlerin birinde işte. Limonata istemişti anlamsızca. Oysa kahve o saatin en berbatıydı ve bu muhteşem bir lezzet taşıyordu limonata da neyin nesi oluyorduki. Kurumuş fesleğenler vardı siyah saksıda. Bitmiş bir kaç mum bir de masada. Sokak alabildiğine sessizdi. İşte o an ilişmişti sokaklambası gözüme. Birdenbire yanınca hani bütün sokak. Bir de kedi vardı. Anımsadığım.  

Şimdi hiç bir şey anımsamıyorum oysa.

Bir uzun cadde boyu bulanık kibrit kokusu sadece.
Hani bu bir türlü tutuşmak bilmeyen nemli kibritlerden. Merdivenli sokakta. Sokakta bir de heykel mi ne vardı sanki. Beyazdı.donuk bir beyaz boydan boya.

Cumbalardan akşam dökülüyor.Biliyorum. fransız balkonlardan kırmızı krizantemler.
Balkonlar da yediye ayrılıyor aslında. Bunlardan biridir küçük beyaz avuçlu çocukların düştükleri.

ama balkonlardır yine şeritlerle devşirilmemiş olanları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder