22 Nisan 2012 Pazar



Belli ki bir şeylerden bahsediyordu,hatta çok ciddi 'şeyler'den, televizyondaki adam.Ellerini bir türlü kontrol altına alamayan bir heyecan duyuyordu kalabalığa karşı konuşurken. Yüzü neredeyse kızarmıştı ve alnının ortasındaki damar gitgide belirginleşiyordu. Tickerlar savaşa yetişircesine akıyordu ekrandan. Kocaman harflerle 'bütün darbe zanlılarının serbest kalması gerektiği'ni yazıyorlardı. Ne tuhaf. Çünkü darbe yapmamışlarmış.. Bu düşünceler şimdi nereden sıkıştı beyin kıvrımlarıma sahi. Oysa burda buzlu kahve içip yağmurun dinmesini bekliyecektim bir müddet.Sonra bir müddet daha.Dünün gazetelerini karıştırıp biraz daha bekliyecektim bir şey bekler gibi fularımı düzelterek. Sonra bir buzlu kahve daha ve olabildiğince sigara.

Buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyorum oysa. Uyandığımda buradaydım ve önümde bir koca bardak dolusu buzlu kahve duruyordu yarısı içilmiş. Bunları düşünecek vaktim yokmuş gibi geliyor bardaki adamı izlerken. Ama nereye yetişecektim ki. Okyanusun altında uyuyakalmışcasına ağırlaşmış omuzlarımda ani ve istemsiz bir titreme başladı. Galiba uyanıyordum.Televizyona baktım tekrardan, aynı adam aynı öfkeyle konuşmaya devam ediyordu.Sesi açık olsaydı belki biraz daha unutabilirdim kim olduğumu ama bu lanet müzik bu kıymık gibi batan şey içime bu üşümek..camdaki yansımama bakmaktan korkarak ayaklandım. Yağmur iyice artmıştı.(böyle zamanlarda yağmur hep iyice artar ve gök olabildiğince kararır) Beyaz kapıyı ayağımla ittirerek açtım ve aynaya bakmadan kafamı çeşmenin altına daldırdım.Beynimin içi buz gibi suyla dolmuştu. Hızlı bir bisikletin üstünde ellerimi iki yana açmış gözlerim kapalı giderken sonsuz bir kayıtsızlıkla mermer bir duvara çarpmış gibi yüzümü, ayıldım.

Beynimin içinde parçalanmış buz mavisi kablolar savrulmaya başladı toz zerrecikleri gibi. O anda bir plankton olmak istedim işte tam o anda bir plankton olmalıydım geceleri kıyıya vurmalıydım sessizce ve gülümsemeliydim. Bir anda çeşmenin altında süngere dönmüş beynimi kurtarıp aynaya,gözlerimin içine cam kırığı gibi bakmak istedim.

Lanet çeşme buna izin vermedi ve fena halde başımı çarptım çeşmeye. Elimi başımın arkasına dayadım kanamasından korkuyordum belki de beyin kanaması geçirecektim lanet bir tuvalet köşesinde beyin kanamasından ölebilirdim şu an ve bir plankton değildim. Vehmim ve öfkem tüm kontrolü kaybetmiş, kuduz bir köpek gibi lanetler okuyordum herşeye, iki elimle başımın arkasına bastırarak.Sanki böye yapınca hiç kan akmayacakmış gibi.Ölmekten deli gibi korkuyordum. Bütün hıncımı klozetten çıkarmak istedim o anda. Olabildiğince gerilip bir tekme savurmak geçti içimden.Aynaya baktım.Gözlerim öfkeli bir bufalonunkiyle aynıydı. Bacaklarım gitgide kasılıyordu. İçime tuhaf bir cesaret dolmuştu bacaklarımda hissedebiliyordum bunu.

Evet! Tek bir tekmeyle bu klozeti paramparça edebilirdim.Tıpkı Morpheus'un yaptığı gibi. Kung fu üstadlarının duruşuyla durdum seramik zeminin üstünde. Ayaklarım kaymamalıydı. Gözlerimi ayırmadan klozetten tam olarak nereye vuracağıma karar vermem gerekiyordu. Karar vermezsem bütün gücümü tek bir noktada birleştiremezdim ve bu da istediğim sonuca tek hamlede ulaşmamı engellerdi. Soluğumu tuttum.(böyle şeylerde nefesini tutmak çok önemlidir) Kalp atışlarımı beynimin içinde hissediyordum. Sağ bacağım iyice kasılmıştı.Patlamadan hemen önce bir el bombası nasıl soğuk durursa öyle kasılmıştı bacağım. Terlememiştim.Islaktım sadece.Dudağımın kenarında belli belirsiz bir gülümseme belirecek gibi oluyordu.Her şey durmuştu.Damlayan musluk bile.


Araba savrulmadan önce, bir beton duvara büsbütün yapışmadan bir milisaniye önce, henüz frene basmaya bile karar vermemişken ve kazaya dair henüz hiç bir belirti yokken gökyüzünde incecik bir ses duyulur beş yaşında bir kızın çığlık çığlığa bir kabustan uyanmasına benzer bir ağıta öykünen incecik bir çığlık-la doldu kulaklarım. Giderek incelen ve uğultuya dönüşen bir ses.. Bir müddet sonra beynimi çağıldayan bir kuyunun gürültüsü istila etti. Her şeyi siyah yosunlar kaplamıştı. Bulanık bir gece yarısında kaybolmuş gibi hissediyordum kendimi. 


Sahi ne zamandır uyuyordum bu lanet masada hem bu buzlu kahveyi kim sipariş etmişti ki. Dayak yemiş gibiydim. Televizyonda bir adam bir şeylerden bahsediyordu. Kızarmış yüzünden ciddi bir şeyler konuştuğu belliydi. Ayağa kalkıp.  'Bu lanet müziği kapatmayacak mısınız içime bir şey batıyor!' diye bağırmak, küfür etmek, hatta ileri giderek bütün barı dağıtmak istiyordum. İşte o anda fark ettim onu! Lanet bacağım bembeyaz bir alçıyla kaplanmıştı. Dikkatle baktım üstünde tek bir imza vardı. 'S.'


ikibinonikinisanistanbul





1 yorum:

  1. Roma'da Luna olarak bilinen ay tanrıçası, Yunan mitolojisinde "Selene" olarak bilinir. Belki de "S." Selene'dir...

    YanıtlaSil