6 Ekim 2012 Cumartesi

Deniz

O beni tanımazdan evveldi, bir kaç satırlık tanımıştım onu. 'Bel kemiğine tehdit' bir taburede ölüme dair bir şeyler fısıldayan mide ağrılarıma aldırmadan çok demli çaylar içip sigara üstüne sigara yakarken tanımıştım onu. Yüzünü bilmiyordum. Yüzünü yüzümden aydınlık düşlüyordum. Düşmüştüm, dizlerim acıyordu. Ağır kanamalıydım, kimseyi çağırmıyordum. Karanlık, çok rutubetli, tahta kapılı boyasız odaya kilitlemiş kendimi duvardaki resme bakıyordum. Duvardan savaşlar, şiirler, cinler, şehirler ve el izleri akıyordu. Duvardan ilkgençliğim akıyordu. Aksini kaybetmiş tüm ölümlüler gibi yalnızca önüme bakarak yadsıyarak yaralarımı tütünler sarıyordum şiir kitaplarının arasına. Fal tutuyordum sıradaki ölümlere. Adımı unutmuştum. Adımı anan kim varsa unutturmuştum, bodrumda unutulmuş araba lastiklerinden farksızdım. Yalnızdım. O bilmez. Ben onun adını çok evvelden bilmiştim. Yüzüm hiç aydınlık değildi. Gözlerimi takas etmiştim bir kaç paket sigaraya. Sokak adlarını ezberliyor, ilk düşen yağmur damlasının peşisıra aksimi arıyor ve kaldırımlardan yürümüyordum.

Kitaplarım vardı bir de bir kaç yıllık kadife ceketim, adını ilk duyduğumda. Dedim ya yüzünü görmemiştim. İçimde hafakanlar birikmiş ve şöyle bağır çağır ana avrat sövememiştim uluortayalnızlığa. Ama adı, iyi gelmişti yaralarıma.

Sonra yürüyüp gittim. Bir vapurdan inip gider gibi. Dönmeyecekmiş gibi bir daha. Ardından bakan yokmuş gibi. Yoktu da gerçi. Olsaydı bilirdim. Olsaydı adım çağırırdı, duyardım, duyardık gökle beraber duyardık toprakla beraber, bir deniz olurdu uçsuz, vurmazlardı bir geyiği kalbinden, bilirdim. Yürüyüp gitmekle mükelleftim. Gelmekle yükümlüler de vardı. Unutmadım, gelmediler. Beklemedim desem şimdi çatlar bir nar orta yerinden.

Bu sabah biri geldi yanıma, elini uzattı, gülümsüyordu, tanıyamadım, ayıp olurdu tanımazlıktan gelmek. Sonra biri seslendi ona, 'Deniz' dedi, 'Buradayız', sesim konuştu içimden 'Deniz' dedim, 'Bak buradayım, sen bilmezsin.'





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder