18 Mayıs 2011 Çarşamba

Anuşavan

Kar yağıyordu. Otogardan otobüsler yavaş yavaş kalkıyorlardı. Anuşavan bir sigara daha yaktı. Üşüyordu. Otobüsü geç gelecekti belli ki. Paltosuna biraz daha sokuldu. Üşüyordu. Otogarın çay ocağına ilişti gözleri.Televizyon izleyen erkekler vardı buğulu camın arkasında. Gitmek istemedi. Biraz daha dayanabilirdi soğuğa. Hem zaten rüzgar da dinmiş,kar,tanelerini iyice irileştirmişti. Tekrar sigara yaktı. Öncekini bitirmemişti henüz oysa. Parmak uçlarının soğuktan iyice koyulaştığını fark etti. Çok da aldırmadı. Aklına İstanbul geldi durup durduk yerde. Boğz'ı hiç özlememişti halbuki. Ama Sarıyer'deki o sahil kahvesinde, her öğlen aynı tahta masaya oturup uzun uzun denizi izleyen,arada bir koyu yeşil hırkasının cebinden çıkardığı kağıda bir şeyler karalayan ve çok demli çay içen,koyu kahve saçlı,gözleri yorgun kadını özlemişti birden bire. Kadın çok yağmurluydu ve yağmur çok uzaktı bu şehre şimdi. Bir gün onunla konuşacağına emindi. Biraz daha kalabilseydi. İk demli çay söyleyip sessizce yanına oturacaktı. Yağmur biraz daha artmış olacaktı. Bir müddet O'nu izledikten sonra "Nasılsın" diyecekti sadece.Belki beyaz ellerini dahi tutup,ısıtacaktı ruhunu. Belki sıcak bir tebessüm dolacaktı içine. Biraz daha kalabilseydi. "Belki bir gün" tümceleri dizildi sonra,ard arda..


Bir sigara daha yakmak istedi. Vazgeçti.Otobüsü gelmişti.Muavin,valizini aldı sıkılgan bir edayla. Yaptığı işi sevmiyordu belli ki. Papyonu hayli yabancı duruyordu boynunda. Zaten muavinler neden papyon takarlardı ki?


Anuşavan,koltuğuna oturduğunda çokça üşümüş olduğunu fark etti. Otobüsün içi gerçekten sıcaktı. Sıcakla beraber tatlı bir uyku çöktü gözlerine. Otobüs otogardan çıkarken çoktan başı cama düşmüştü.


......... .. .........


Büyük bir gürültüyle sıçradı koltuğundan. Yer kayıyordu sanki. Gökler bin yılın kar'ını bütün hıncıyla boşaltıyordu yer yüzüne. Telaşlı bir korku sardı bedenini. Ne olduğunu anlayamıyordu. Üst raflardan çantalar düşüyordu üzerine,çığlıklar,patlama sesleri kulağını tırmalıyordu.Devamlı dönüyordu.Bir anafora hapsolmuş gibi dönüyordu.
Hemen yanı başında bir  bomba patlamış gibi birden bire büyük bir çınlama kapladı ortalığı. Kendi sesini dahi duyamıyordu. Fakat patlama sesiyle beraber dönmesi de durmuştu. Neler olup bittiğini anlmaya çalışıyordu.
Otobüs bir yerleden aşağı düşmüştü galiba ve ters durmuştu. Yoksa şimdi yattığı yer otobüsün tavanı olamazdı. Neden sonra alnından boynuna doğru sızan sıcak kanı fark etti. Çıt çıkmıyordu ortalıkta. Kar dahi sesini yitirmişti. Yavaşça doğruldu yattığı yerden. Belinde ciddi bir ağrı hissetti. Ayağa kalkamıyordu. Arkalara doğru baktı. Tek bir hayat belirtisi yoktu. Sürünerek yarısı kara batmış pencere önüne geldi. Yumruğunu paltosunun içine saklayarak kırık cam parçacıklarını temizlemeye çalıştı. Beceremedi. Dışarı doğru sürünmeye koyuldu. Kırık camlar bir yerlerini kesiyordu. Hissediyordu. Ama tam olarak neresi olduğunu kestiremiyordu. Nihayet çıktı otobüsten. Kar'a sırt üstü uzandı. Yüzüne kar tanecikleri düşüyordu gökten. Tatlı bir soğukluk yayılıyordu yanaklarına. Kadın'ın o beyaz elleri geldi aklına birden bire. Canı deli gibi sigara içmek istiyordu.


mfa/ikibinonbiristanbul 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder