10 Haziran 2012 Pazar

Büyüdükçe büyüyor kıpkırmızı bir balon. Ellerinden kaçıyor kocaman adamların. Büyüdükçe büyüyor başaklar. Gölün üstünden lacivert bir tren geçiyor. Birdenbire sönüyor ışıkları. Karanlıkta kaybolacak gibi ürküyor kıpkırmızı bir balon. Yükselmekten vazgeçiyor. Duruyor durduğu yerde. Boşlukta. Boşluğun içinden bir tırtıl düşüyor yere. Yedi buçuk adım sonra nehire düşüyor.

...

Şehirden, en şehirden, çıkıp attı kendini göl kıyısına. Parmak ucunda bir parça kan hala pıhtılaşmamıştı. Saçları gözünü kapatıyordu öne eğildiğinde. Nefesi yetmiyordu daha fazla koşmaya. Kan ter içinde soluyordu akşam rüzgarını. Akşam, hep canını yakmıştı. Durup durduk yerde, öyle sebepsiz, büsbütün bir akşam olması yeterdi, bir büyük göl dolusu ıstıraba sürüklenmeye. Durdu.Saçlarını çekti gözlerinin önünden. (bu hareket nasıl da havalı geliyordu eskiden) Nehir kızıla bürünmüştü ve sığırcıklar şaşkın şaşkın uçuyorlardı gün batımında. Dik durmaya çalıştı, ovaya doğru. Bir bahar akşamından beklenebilecek her şey mevcuttu dağların arasına hapsolmuş ovada. 

Avcundan kan damlamaya başladı yeniden. Bu sefer çimenlere. Aslında gün batmadan yetişebilseydi göl'e, Lila'yı bile görebilirdi belki...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder