27 Haziran 2012 Çarşamba

İstanbul'dan çok uzaktaydım. Her yer griydi.



Geceleri sürekli kar yağıyordu. Şehrin bir tek caddesi vardı. Her gece kaldırımları buz tutuyordu. Yürüyemiyordum sokaklarda. Tedirgin adımlarla geçiyordum vitrinlerin önünden. Bir tane kitapçı vardı şehirde. Bir iş hanının üst katlarına tünemiş kafenin yanında. Sık sık oraya gider, boş rafların arasında tekrar tekrar aynı kitapları karıştırırdım. Bir astroloji kitabını bile karıştırmışlığım vardı, can sıkıntısından. Canım çok sıkılırdı ve kitap raflarının ardında hiç kimseyle karşılaşma ihtimalim yoktu. Tramisu yapan bir yer de yoktu. Büyük bardaklardan limonlu çay içerek çok dumanlı akşamlarda, susuyordum. Susmanın ne demek olduğunu biliyordum. Eski eşyalar satan bir dükkana rastgelmiştim bir seferinde. Ahşap bir gemi aldım Fatih'e vermek için. İçim ısınmıştı dükkana. Sonra yine gittim. Kapanmıştı. Soramadım da kimseye, n'oldu akıbeti diye, kimseyi tanımıyordum.





Kimseyi tanımamak bazen iyi geliyordu. Kimseyle karşılaşma ihtimalim olmuyordu. Bol bol yalnız başıma bir masada çok sigara içerek, susmuyormuş gibi yapmak zorunda kalmıyordum. Müslüm Gürses'i sevebiliyordum. Kısa Maltepe'yi de ve sürekli kar yağsın istiyordum. Hiç durmadan, günlerce. Kar yağmaya başlayınca hemen dua etmeye başlıyordum, Tanrım n'olur en az üç gün üç gece yağsın, bir tek saniye bile durmadan yağsın, derdim. Duamın kabul olduğunu anladığım anlarda çocuk gibi sevinirdim. Turuncu, ıssız bir sokakta, kömür kokusu sinmiş paltoma sarılmayı bırakarak buz tutmuş asfaltın üstünde kayardım sevinçle. Sokakta kimse olmazdı öyle gecelerde. Ağzımdan dumanlar çıkardı kahkaha atarken. Sokak lambasının altında dakikalarca avucumu göğe açar ve içinin ne kadar zamanda karla dolabileceğini hesaplamaya çalışırdım. Avuçlarım göğe dönmüş halde beklerken, tuhaf düşüncelere dalardım. Sevincim dağılmış olurdu çoktan. Çoktan, göğüs kafesimin boşluklarında acılı şarkılar yankılanmaya başlamış olurdu. Gidecek hiç bir yerim olmazdı. Sesini duyabileceğim bir kadın olmazdı. Kar yağardı. Durmaksızın. Kar yağardı.

Sonra, yine bir akşam kar altında hiç bir yere gitmiyorken, kömür kokusuyla iyice bütünleşmiş paltoma sımsıkı sarılıp, vitrinlerin önünde voltalarken, birdenbire, uzak, puslu ormanlarda fısıltıyla bestelenmiş gibi, bir şarkı duydum. Olduğum yere mıhlanıp kalakaldım. Kalbime paslı bir mızrak saplanmıştı. İçimde bir şey fena bir yerinden kopmuştu. Dağılıyordum. Kar yağıyordu. Kelimeleri hatırlıyordum. Ruhum, çürümüş bir karanlıktan farksızdı. Kanıyordum.

Sesi takip ettim. Buğulu bir kapıyı aralayıp içeri girdim. Boydan boya ahşapla kaplanmış, raflara yerel tabaklar,  bakır sürahiler dizilmiş, eski av tüfekeleriyle dolu bir yerdi. Kafe diyemiyorum, burası daha çok kendi kültürünü tanıtmak için açılmış bir yer gibiydi. Küçük bir sahnesi vardı. Sahnedeki sandalyelerin üstünde bir gitar, bir de yan flüt.

Duvar dibine yakın olan masaya oturdum, üstümdeki rafta doldurulmuş bir şahin vardı. Sarışın bir çocuk geldi sipariş almaya. İçeri girince ısınmıştım biraz. Biraz önceki şarkıyı tekrar açar mısın dedim. Gülümsedi ve bara doğru yöneldi. Benden başka müşterisi yoktu o gece. Şarkı başladı yeniden, paltomu çıkartıp yandaki sandalyeye astım, saçlarımdaki karlar hızla eriyordu. Bir sigara çektim paketten. Arkama yaslanıp, bir uzun uykuya dalar gibi kapattım gözlerimi.

Kısacık ömrüme sığışmış bütün cenkler, prozaclar, hastane odaları, uzun,çok uzun şehirler arası yollar, soğuk ranza aralarında kalmış yatılı yıllar, deniz kokusu, Üsküdar'da akşam üzeri sessizliği, mide ağrıları, gün batımında veda edilmiş trenler, bir ikindi vakti apar topar şehirden kaçışlar..ne varsa birdenbire döküldüler ortalık yere..tüm kanamalı yanlarım gün yüzüne çıkmıştı o kar akşamında.

Orada öylece, bir rüyanın içindeymişcesine, kaç saat oturduğumu hatırlamıyorum. Sonra n'olduğunu da. Hatırladığım, çakmak taşı gibi her yanımı kesen yalnızlığımın, bir nebze olsa o gece sükut bulduğu, bir nebze olsun huzur bulduğum..

Bu sabah iş yerine geldiğimde Kazım Koyuncu'nun ölümünün yedinci yılı olduğunu öğrendim. Haberi yazdıktan sonra yine o şarkıyı açıp usulca kapattım gözlerimi. Yaslanıp ardıma, derin bir ah ile andım o ilk gençlik yıllarımın acıyan yanlarını..

yirmibeşhaziranikibinonikistanbul






2 yorum:

  1. cümlelerini topladığın zaman okutmaya başlıyorsun kendini. devamına nail olmak dileğiyle.

    YanıtlaSil
  2. çoğu zaman kelimeleri toparlamak öyle zor ki.

    YanıtlaSil